23 Eylül 2021 Perşembe

BANA RANDEVU VERMEYEN CEHENNEMDE YANAR.

         

Murtakya Cumhurbaşkanı Teyyare Pasha , geçenlerde çok sevgili dostu ABD başkanı Biden denen dangalakla görüşmek için amerikaya gitti. Bütün amacı bol bol para kopartıp , geleceğini garanti altına almaktı. O müthiş ingilizcesi ile başkanı ikna edip, ona ne başarılı bir ekonomist olduğunu anlatacaktı. 

Kısacası , tarikat üyelerini toplayıp uçaklarına atlayarak yola çıktı. Tabi , firavunların eşyalarıyla mezara gömülmelerini örnek alarak, at arabalarını da uçağa yükledi.

Amerika ya vardığında ve uçaktan indiğinde onu karşılayan kişinin elini sıkarak " hello " dedi.

Adam türkçe " hoşgeldiniz efendim, nasılsınız " diye sordu . Cumhurbaşkanı daha önce sorulacak soruları ve cevapları çok zor da olsa ezberlediği için , karşılayan kişinin elini sıkıp " I am fine , havaryu " yu yapıştırdı. 5 kelimeyi ezberlemek için saatlerce uğraşmıştı, kendinle iftihar edebilirdi.

Adam konuşmaya devam etti " efendim müsaade ederseniz size karşılama ekibini takdim edeyim ".

CB hemen atılır " veri gud tenkyu " .

CB ve onu karşılayan adam sıra sıra armut gibi dizilmiş adamları teker teker ellerini sıkarak kuyruğun sonuna doğru ilerlerler. Önünde durduğu her adam kendisine " hoşgeldiniz efendim " demektedir. CB  de "welkam welkam tenkyu " diyerek cevap verir ama kuyruğun sonundaki adam fikir değiştirip " sizi görmek büyük şeref efendim " deyince bizimki,  ezberin dışına çıkıldığı, haliyle ne dendiğini anlayamadığı için Omar'a " bu adam ne dedi tercüme edermisin " diye sorar . Omar şaşkındır ama CB nin bu sorusuna anlam verememekle beraber saygısızlık yapmamak için soruyu tercüme eder. 

CB  yahu bu adamların hepsi ne güzel ingilizce konuşuyor sanki türkçe konuşur gibi  diye düşünmekten kendini alıkoyamaz. 


Kuyruk bitince, uçakla getirdikleri at arabasının hazır olduğunu görür. Kendisini karşılayan adam " arabanız hazır efendim "  deyip arabaya doğru seyirtirken,  bizimki yanındaki tercümana , " yahu bu adam ne güzel türkçe konuşuyor, sanki bir yerden tanıyor gibiyim " diye mırıldanıp adama döner " siz türkçeyi nasıl bu kadar iyi konuşabiliyorsunuz, sonra sanki ben sizi bir yerden tanıyor gibiyim. Dünya küçük kimbilir nerede karşılaşmıştık " diye şaşkın şaşkın bakınca adam kızarıp bozarır ve bizimkine dönüp " çok şakacısınız efendim , seyahat size çok yaramış, allah uzun ömür versin, başımızdan eksik etmesin.   Size dışişleri bakanı olarak hizmet etmek büyük onur " deyince bizimki kendisini karşılayanın Omar McChavush  olduğunu hayal meyal farkeder.  Kızarıp bozarırken Omar beyefendiye dönüp " yahu ben de Türkiyedeyiz zannettim, onun için hava olsun diye ingilizce konuşuyordum " deyiverir.

Zırhlı at arabasına binip  kalacağı otele doğru yola koyulur. 
ABD başkanıyla konuşmak için Kim Kardashian ve ailesini devreye soktuğu dedikodusu ortada dolaşmakta. 
Tabii inanıp inanmamak size kalmış. 

O, şu anda, enflasyon mu yoksa deflasyonun mu faizlerin ve dövizin yükselmesine dolayısıyla ekonominin uçmasına mani olduğunu  ekonomi uzmanları ile tartışmakta. 

Hayırlısı olsun diyelim. 

25 Ekim 2020 Pazar

SU DİYORUM SU..


- Hayatım ne yapıyorsun ?

- Duş yapıcam şekerim

-Tamam duş yap da, sen banyo odasında bile değilken ,. bu su neden şarıl şarıl akıp duruyor ?

- hayatım, banyoyu ısıtıyorum.

!!! Ben şok !!

- Orası ısınınca kapıyı açta, yatak odalarını da ısıtalım, sonrada salonu ısıtırız.

-Efendim ?

-Yok bişi canım yok, hiç bişi yok. Yahu memleket susuzluktan kırılıyor be gülüm, sen suları boşa akıtıyorsun.
-Ayy, banyo odası çok soğuk napiim

-Ben sana ufak elektrikli soba almadım mı , banyoyu ısıt diye .

Benim zeki karım cevabı patlattı ;

- Aman sende , o zamanda elektrik parası çok geliyor diye şikayet ediyorsun .

- sen, bütün evi donanma karargahı, kediler yemeklerini aydınlıkta yesinler diye balkonu Hakkari Kerhanesi gibi aydınlatırsan şikayet ederim tabii.

Karım, gollük pas yakalamış santrfor gibi şuta hazırlandı ve golü attı vallahi,

-Ayol sen söyle bakalım, sen orayı nereden biliyorsun ?   Yalnız cevabı evelemeden gevelemeden
çabuk ver.
Ama tabii, benim kaçın kurası olduğumu daha hala anlamayan karım, galibiyet kazanmış bir edayla bana bakıyordu.
- haa orayamı, 3 sene önce bebek karyolası satmak için Anadoluyu dolaştığımda öyle bir uğramıştım. Belki bir ihtiyaçları vardır diye

Karım , nakavt olmuş boksör gibi inanmakla inanmamak arasında bana bakıyordu,

-Aptal, bari adam gibi yalan söyle de inanalım. Bebek karyolasının orada ne işi var.
Dayanamayarak gülmeye başladım,

- hayatım, oralarda ev kadınları, ev bütçesine katkı sağlamak için, part-time çalışıyorlar. Tabii mecburen bebekleri olan ablalar bebekleri de yanlarında götürüyorlar. E tabii uyku vakti gelince de karyola lazım, değil mi ya.
Bizimki, abandone olmuş vaziyette bana bakıyordu. Ben konuyu kapatmak için su konusuna daldım.

- Ülkenin 2/3 si çöl oldu, su yok.  Bu gidişle sen yakında toprakla abdest alırsın. Bundan sonra duş yaparken, suyu açmayacaksın, kuru kuru duş yapacaksın. Sanki suyla yıkanıyormuşsun gibi farzedeceksin, kapiş.

- hee oldu canım, başka ?

- Saçını şampuanlarken, suyu kapatacaksın, boşa akmayacak.

- Ya sonra musluğu bulamazsam !

-!!!!!

- Sonracığıma, tekrar aynı sıcaklığa nasıl ayarlarım suyu !

Benim hanımdan sık sık böyle acaip sorular geldiği için şaşırmadım.

-Ben gelir ayarlarım. Benim olmadığım zamanlar komşuyu çağırırsın. Oldumu ?

-manyak sen de.

Gerçekten ülkemizin  2/3 si maalesef çöl oldu. Sularımızı çok dikkatli kullanmalıyız. Yaşları geçgin olanlar ( kadınlar hariç tabii ki )  İstanbul a suyun tankerlerle geldiğini, haftada 2 gün su aktığını, susuz kalmamak için küvetleri su ile doldurup küvetin dışında yıkandığımızı hatırlayacaklardır.

Herkese Tema Vakfının su problemi ile ilgili dökümanlarını okumasını tavsiye ederim.

Bizi sorarsanız ; değişen bir şey yok tabii ki. 40 litrelik şofben bir duşta bitiyor.

Şikayet ettiğim zaman cevap ise hazır;

-O şofben bir yerden su kaçırıyor.
Yakında ben de kafadan kaçırmaya başlayacağım.

Hepinize bol susuz günler dilerim. 

Ayy pardon. sulu diyecektim.


7 Nisan 2020 Salı

OTOBÜS DEĞİL KONSERVE TIMARHANE




Bu hatıratımı sevgili zevcem Şeyime Gündoğdu ya ithaf ediyorum.
Mecidiyeköy- Bostancı  arasında  seyahat eden 128  No2lu otobüs mecidiyeköy den ancak ayrılmıştı.  Rampadan çıkıp, köprü trafiğine bağlanan E5 karayoluna tam çıkmıştı ki, o zamanlar kapatılması şart olan cep telefonlarından biri çalmaya başladı. Orta yaşlı, saçlarının üstü iyice seyrekleşmiş, orta halli olduğu, pis ayakkabılarından anlaşılan bir adam telefonu açtı   ve merakla “ alooo alo “ diye yüksek sesle cevap verdi.
Duraktan kalktığımızdan  beri 200 metre gidemeyen ve 20 dakikadır sıkışan trafikte duran otobüsdeki sıcaklıktan bunalmış, dolayısıyla sinirleri gerilmeye başlayan otobüs halkı, av bulmuş sırtlanlar gibi, telefonu çalan adama el hareketleriyle ve sözlerle saldırmaya başladılar.
“ kardeşim yasak yasak “
“ beyim telefon yasak “
“yasak yazıyor kardeşim görmüyormusun “
“hastamısın ya, otobüsün beyni duracak “
Bu sırada, telefona cevap veren adam, belli ki karşıdakinin sesini duyamamaktadır. Eliyle yolculara işaret yapıp susmalarını istedi.
“ aloo kim o? Kim ? haa senmisin hayatım “  demesiyle kızgın gruptan eskimiş paltolu bir adam  “ bak hala alo diyor ya, hooppp birader kime diyoruz biz ya, yasak kardeşim yasak “ diye haykırdı.
Telefondaki adam, sevimli bir yüz ifadesi takınarak, bağıran adama döner ve “ kardeşim önemli bir durum var, bir dakika müsaade edin ne olur, hanıma bir şey olmuş galiba “ diyerek izin ister ve telefondaki eşiyle konuşmaya devam eder.
“ efendim canım yoldayım, tamam geliyorum, bir şey mi oldu ? “
“ hangi yolda mı , hangi yolda olacak bebek yolunda “ .  Belli ki karısı hesap sormaya devam ediyordu ve adamın ses tonu sinirli bir hal almaya başlamıştı.
  “ Sevgilimle buluşmaya gidiyorum, sahilde yürüyüp dondurma yalayacağız “ .  Kadın anladığımız kadarıyla sorgulamaya devam ediyordu, adamdaki  gerginlik gitmiş, yüzüne garip bir ifade gelmişti,
“hayatım biliyorsun Bebeğin dondurması çok meşhurdur, yalnız da yalanmaz, yanında birinin olması şart,  yaa kadın hastamısın sen , ben sevgilim diyorum sen hala dondurma yı soruyorsun. “

Otobüsde ki halkın bir kısmı , konuşmanın komik bir hal alacağını düşünüp, telefon yasağını unuturken, bazıları hala homurdanıyordu.
“ beyim sen hala o telefonu kapatmayacakmısın ya   
Adam ahizeyi elinle kapatıp, homurdanan adama dönüp “ ne oldu kardeşim, yasak mı telefonla konuşmak “ demez mi. 
Homurdanan adam beti benzi atmış vaziyette “  ya adam, deminden beri kaç kişi yasak dedi sana , duymuyormusun *
“ hayır efendim, kimse yasak demedi, sadece kapat dediler “
“ ne fark eder beyim, ha yasak ha kapat , ikiside aynı şey, kapat şu telefonu “
Telefondaki adam “ telefondaki elini çekip sonradan karısı olduğunu öğrendiğimiz karısına “ dur hayatım biraz bekle, burada problem var, halledip dönerim sana , bekle biraz “ deyip homurdanan  adama döner  “ siz ne diyorsunuz beyefendi ya  bir konuşturmadınız adamı ya “.

Homurdanan adam , kulaklarına inanmamış bir şekilde ,
“ kardeşim ben size ne fark eder ki  dedim “ diye cevap verir.
Telefondaki adam şaşkın bir ifadeyle “ ne ne fark ederi beyefendi ya “  .
 homurdanan adam , sağa sola bakıp , kafasını  şaşkın bir şekilde sağa sola sallayıp,
“ bakın beyefendi, telefon ile konuşamazsınız, hem kapatın hem naparsanız yapın, “
  hah tamam işte , öyle söyle canımı al , ama yasak deme “
“ Allah Allah ya arkadaş sen nasıl bi şeysin ya “
telefondaki adam , homurdanan adama dönerek “ tamam kardeşim bittimi söyleyeceklerin. Biz de burada zevkimizden konuşmuyoruz. Karımız arıyor, ne yapalım, suratına mı kapatayım. Var mı sende o yürek, ben de yok vallahi “

Orada başka bir adam lafa karışır, montunu eline almış, ter içinde ki adam “ beyefendi , siz neden lafta anlamıyorsunuz,  konuşmamanız lazım “ diye diklenir.
Telefondaki  “ yani sen şimdi bana karınla konuşma diyorsun öylemi, al telefonu sen söyle bakayım sıkıyorsa, oyar adamı vallahi “  diyerek, telefondaki karısına   “ hayatım sen ne diyordun, laf girdi araya tam anlayamadım “ der.

Bu arada homurdanan adam ellerini  havaya kaldırmış “ bak hala konuşuyor adam ya “ diye söylenir.  Telefondaki adamın rengi değişmeye başlamıştı
“ hayatım bir saniye Allah rızası için bi bekle ya, baksana burada neler oluyor, bekle biraz deli etme beni. “
Kadın ne söylediyse adam iyice tozutmuştu, bağırmaya başladı “ bak Allahın adını verdim, çıldırıcam şimdi dur bi bekle yahu “  deyip homurdanan adam ve şikayet eden diğerlerine doğru dönüp “ bi durun be kardeşim, konuşup kapatacağız, görmüyormusunuz  kiminle konuştuğumu “
“ kapat kardeşim evde konuşursun “
“ haa öylemi, al sen konuş o zaman, söyle bakalım, kocan seninle konuşamaz de “
“ yahu kardeşim niye konuşayım ben senin karınla , sen kendin konuş “
telefondaki adam zafer kazanmış bir edayla “ zaten bende konuşmaya çalışıyorum da sen sürekli  konuşma deyip duruyorsun, şimdi de konuş diyorsun “
“ konuşmak yasak beyefendi  y a s a  k “
“ ya arkadaş 15 saniye önce sen bana sen konuş demedin mi ya, sen ne biçin dengesiz bir adamsın “
“ adam, ben sana konuş demedim, kapat yasak dedim “
“ tamam da ben telefonu kapatırsam karımla nasıl konuşacağım arkadaşım? Efenim ? “
Homurdanan adam otobüsdekilere doğru asabi bir bakış fırlatıp, “ konuş kardeşim konuş, ne yaparsan yap, kiminle istersen konuş. Ben seni rahatsız etmeyeyim. Bak zaten benden başka rahatsız olan yok, ortalık koyun dolu “

Pos bıyıklı bir adam oturduğu yerden ayağa fırlayarak “ hooppp bilader kimmiş koyun anlayamadım “ diye çıkışmaz mı, kendi kendime  “eyvah iş iyice karışmaya başlıyor “ dedim.
Homurdanan adam, alaycı bir ifadeyle “ sizin gibiler tabii ki, ben burada tek başıma bu bu saygısız adamla savaşıyorum, siz film seyreder gibi seyrediyorsunuz, biriniz de çıkıp destek olmadınız kardeşim “  diye lafı çaktı.
“ ne yapacaktık beyim, silahlanıp yardımına mı gelecektik yani, konuşuyorsun işte , konuş o zaman  allah allah “  diye bağırdı homurdanan adama.

Telefondaki adam, zafer kazanmış bir edayla telefonuna geri döner ve                “ alo tamam hayatım, düşmanları püskürttüm, zafer bizimdir “ demez mi, bütün otobüs kahkahalara boğuldu.
Ön sırada oturmakta olan yaşlı bir teyze , şoföre doğru kısık bir sesle “ şoför evladım, sen bir şey söylemeyecekmisin bu zibidilere ? “ diye sordu.
Şoför zaten trafikte dur kalk yapmaktan bezmiş vaziyette aynadan teyzeyi kesip “ ben ne yapayım teyzecim ya, bunlarla uğraşmaktan gına geldi vallahi. Ne olacaksa olsun, motor stop ederse görürler şeylerini “ diye sakin bir şekilde cevap verir.
Teyze şaşırmış bir şekilde “ aa olur mu evladım, ya otobüs bozulursa ne yaparız sonra “
“ bana teyzecim, otobüs benim mi, bozulursa bozulsun, zaten oruç başıma vurmuş, beni uğraştırmayın “

O sıra telefondaki adam, artık rahatlamış olarak konuşmaya devam ediyor ,
“ alo karıcım ne pastırması dedin duymadım “
“……
“ ne ? kayseri pastırması mı, Tabii canım da yağlı mı olsun yağsız mı “
“….”
“Nee   Kerem market mi ? o nerede ya, boş ver be gülüm, bir yerden alır gelirim, aratma beni akşam akşam, zaten ayaklarıma kara sular indi “
“….”
“ öffff akşam akşam kabus gibi çöktün be karıcım ya “
O sırada oradan bir genç adamın omzuna dokunup “ amca ben marketin nerede olduğunu biliyorum, bizim sokakta, ben size gösteririm “ diye müjdeli  haberi  verdi.
Arka sırada konuşmalara kahkahalarla gülen ve “göster göster  “ diye tezahürat yapan üniversiteli olduklarını zannettiğim gençler de telefondaki adamdan paylarını alırlar, telefondaki adam,
   ya siz ne utanmaz gençlersiniz, bir de okullu olacaksınız. Sizin analarınıza babalarınıza yazık” diye söylenip başını , yazıklar olsun “ anlamımda ili tarafa salladı.
Gençlerden biri , hepsinin arasından kafasını uzatıp adama dönüp “ amca sen bunların kusuruna bakma, arsız bunlar, adam olmaz bunlardan “ diye alaycı bir şekilde mırıldanır.
“ Allah sizleri ıslah etsin “ diye söylenen adam telefonuna geri döner ,
“ alo, bak gördün mü yaptığını, bütün otobüsle papaz ettin beni, ne olur bir gün de bir şey istemesen “
“……”
“ paramı vermiyorum, yuh sana be yuhlar olsun, daha sabah giderken 50 lira bırakmadım mı. Ne yaptın o parayla, ben  sana söyleyeyim,  toynaklarına pedikür yaptırmışsındır, akşam gelirim evde yemek yok.
“…… “
Neee, ben mi nankörüm, lan  şarküteri  yemekten, kurudum be “.

Artık tüm otobüs, adamla uğraşmayı bırakmış, büyük bir zevkle konuşmayı dinliyordu. Tabii ben de kahkahalar içinde kalmıştım. Gerek sıcaktan gerekse gülmekten ter içinde kalmıştık .
Orta sıralardan top sakallı bir adam telefondaki adama dönerek
“ ahh beyefendi ahh , bunların hepsi aynı, al birini vur öbürüne, nankör bunlar nankör, bende de var bir tane oooff of “  
Sakallını önünde oturan Anadolu kökenli olduğu anlaşılan aksanlı bir kadın adama doğru dönerek hırsla  “ hahayytt sevsinler sizi, sanki siz çok matahsınız da bize laf ediyorsunuz, biz olmasak açlıktan, pislikten sürünürdünüz. Çoraplarınızı haftalarca giyer daha sonra fermuar taktırır, çizme diye giyerdiniz “  diye haykırdı.

Sakallı , konuşmaya karıştığına pişman olmuştu ama mağlubiyeti de pek kabul edecek gibi değildi, “  ya hanım ben sana bir şeymi dedim,hemen car car bana saldırdın “
“ vay efendim vay, ben kadın değilmiyim “
“ bilmem “ diyen adam büyük hata yaptığını geç fark etti.  Arkasına  hışımla dönen kadın,
“ salak terbiyesiz ne olacak “ diye bağırdı.
Bunu firsat bilen geçlerden biri    kavgada söylenmez bu laf hanımefendi “ diye kadına doğru mırıldandı.  Zaten sinirlenmiş kadın,  hırsla ayağa kalkıp, gence doğru döndü ve “ sen sus zemberi zürafası kılıklı saygısız “ dedi.

Kadının söylediklerinin altında kalmanın sıkıntısını çeken top sakallı, kadına “ zemberi değil efendim zemheri denir ona “ dedi.
“ zemberi,  zemheri , ne fark eder sonra sen ne lafa karışıyorsun, terbiyesiz “ diye söylendi.
“ sen nerde ineceksin  in de kurtulalım senden “  diye söylendi adam.
Bunu duyan kadın hırsla “  sen bekle bakalım, durağa gelince, kocama anlatırsın sıkıntını “ diye feryat etti.
Bu arada telefondaki adam, karısıyla ettiği münakaşadan galip çıkmış gibi cep telefonuna nanik yaptı, bu tüm otobüs halkını kahkahaya boğdu.  Adam kollarını havaya kaldırmış, gençlerde “ amca amca “ diye tezahürat yapıyorlardı.
Bu sırada gençlerden biri, gülerek “ amca , karınız telefonda bekliyor, kızmasın “ deyiverdi. Adam , aman sende , dercesine bir el işaretiyle ve boşver  dermiş gibi  dudaklarını bükerek, telefonu kulağına götürdü.
“ tamam ne var söyle, dinliyorum” . karısı ne dediyse, önce şaşkılnlık daha sonra kızgınlıkla bağırmaya başladı,
“ aman efendim,beğenmiyorsam gidermişim. Ne seni mi zorla evlendirdiler, benimle mi ? iyi tamam bitti bu iş, akşama nah alırsın pastırmayı “
“….”
“ vay efendim vay, sen kimi kimin evinden kovuyorsun, sen git anan olacak cadaloza, benim anamda yatağım bile yok “
“ …”
“ yoksa o nankör kedinin  sepetinde uyursun o uyuz hayvanla, kokarca karı “

O sırada gençlerden biri adama doğru mırıldanarak “ yoksa haftada bir mi yıkanıyor karınız , amca “  deyiverdi. Adam hışımla gence döndü ve, “ sana ne lan zındık, ne kadar isterse o kadar yıkanır, sen kendine bak, sen ne kadar sık yıkanıyorsun ki sanki    diye haykırdı.
Genç, sırıtarak “ amca ben her ay yıkanırım “ demez mi, adam  gence “ oha lan seni okulun kapısından almazlar lan pis çocuk “  dedi.
Başka bir genç “ amca bizimki açık üniversite, kapısı filan yok “ demez mi,  gençlerin bu yılışıklığına şaşıran adam “ ayıp be ayıp, insan babası yaşında adamla böyle dalga geçer mi. Zaten sizin yüzünüzden karı evden kovdu “ diye söylendi.
Arkadan bir genç, “ amca üzülme be, gel bizde kal, Allah ne verdiyse yeriz, misafirimiz olursun “ deyince adam gence doğru seyirtip, onu yakaladı ve alnından öptü.

Telefonu tekrar kulağına götürüp “ bre heyyy nankör kadın, senin kovduğun kırk yıllık kocana, bu aziz gençler sahip çıktı “.
Bu sırada kadın oradan ne söylediyse, adam gene sinirle “ sana ne be kimi istersem öperim, kimi istersem şey ederim “ demez mi.

Gençlerden biri “ adamı davet eden gence dönüp “ ohhh oh oh hadi gene dört ayak üstüne düştün, amca hızlı çıktı, yaşadın bu akşam, şans ayağına geldi “ diye takıldı.
Otobüs de bir kahkaha tufanı koptu, öndeki yaşlı teyze bile gözlerinden yaşlar gelircesine gülüyor ve bir taraftan da “ hızlı amca “ diye mırıldanıyordu.

Bu arada şoförün, kıkırdayarak,  “ helal amcaya, bastır Ankaragücü “ dediğini duydum.
feminist kadın, şoföre bağırdı:
“ utanmıyorsun değimli, bir de devlet memuru olacaksın, ayıp ayıp , adam karısını aldatıyor , sen tempo tutuyorsun “
Şoför şaşkın bir şekilde “ ne diyorsun sen hanım, kim kimi aldatıyor, bu nereden çıktı “ diye gene pis pis kıkırdadı.
Kadın “ ayy ne biçim insanlarsınız siz be, bu adam da zaten utanmadan kediye nankör dedi, vicdansızlar sizi “ diye bağırdı.
Telefondaki adam, “ oradasın, bekliyorsun değimli nankör kedi “  dedi, ama kadın ne söylediyse, yüzünde bir endişe belirdi, “ aa ne oldu neden ağlıyorsun, neee, bana bak şaşırma kendini, ne demek aşağıya atlayacağım, bana bak güzelim sakın ha öyle şeyler aklına getirme, bak özür dilerim, tabii seni seviyorum, bak sana pastırma alıp geleceğim, beraberce yumurtalı pastırma yaparız, ne olduysa bu şapşal gençlerin yüzünden oldu, ben sana bağırırmıyım hiç, dilim kopsaydı keşke “  dedi
Sonra kadına döner ve “ bak gördünmü yaptığını senin yüzünden karımla ayrılacaktım “ dedi.
Olayların gidişatını tamamiyle karıştıran adam bu sefer gençlere döndü ve “ ulan keratalar, helal olsun size iyi doldurdunuz beni “ deyip onlara doğru parmağını sallayıp “ lan sizler yokmusunuz,  size kızsam mı  ne yapsam bilemedim. Bakın benden size bir tavsiye, sakın ha sevdiklerinizi başkalarının dolduruşuyla kırmayın, bakın kırk yıllık karımda ayrılıp, gelip sizde kalacaktım, aylarca “ diye gülümsedi.

Bu arada otobüs, adamın ineceği durağa gelmişti, adam kapıya doğru hareket ettiği sırada , feminist kadın adama yüksek sesle “ inşallah eve almaz seni o zavallı bahtsız kadın “ demez mi, adam da kadına dönüp,
 “ fark etmez hayatım , o zaman gelir sende kalırım, fıstığım benim “ diyerek aşağıya indi ve kahkahalar arasında otobüs hareket etti.  
Adamın indikten sonra kadına dönüp öpücük gönderdiğini görünce tüm otobüs kahkahaya boğuldu.

İşte , bizim otobüslerimiz her gün defalarca böyle komik olaylara sahne oluyor.  Size tavsiyem, sevmeseniz de bir akşam otobüse binip, insanların nasıl konserve misali seyahat edip,  temsiller kurguladığını görmeniz.
Memleket tam bir tımarhaneye dönmüş durumda.
Kesin lan, konuşmayın fazla, neye istersem ona binerim.

Kocapaşa vergi dairesi, tahakkuk kısım şef yardımcısı
Rüştü Düzer.
 

7 Ocak 2019 Pazartesi

TÜRKİYE DENEN BÖYÜK MEMLEKET


Zaten  geminin batmakta olduğu taa şeyden beri belli değimliydi.


Yıllardır politikacılardan şikayet eden bizler değilmiydik .


Onların kalitesiz, eğitimsiz ve sadece ceplerini doldurmak için seçildiklerini  söyleyip durmadıkmı .


Eğitim sistemimizin ezberciliğe dayandığını, çağdaş adam yetiştirmekten uzak olduğunu ,
birbirimize anlatıp durmadık mı ?


Bilimsellikle ilgili hiçbirşey yapılmadığını, sanayimizin bile kopyacılığa dayandığını,
AR_GE çalışmalarına para ayrılmadığından dolayı, her şeyimizi ithal ettiğimizi söyleyip durmadık mı .


Saçını sarıya boyayana orospu, bıyıklılara kıro , beyaz çorap giyenlere maganda, köydeki okul
eğitiminin kalitesi sayesinde aptal kalmış vatandaşa mal demedik mi.


Kimsenin birbirini sevmediği sevgisiz bir ortamda, toplumsal uzlaşma olmayacağını  
anlamadık mı sanki.


Tüm ülkeyi soyup soğana çevirmedikmi .


Depremzedelere mal götüren kamyonları , Darülacezeyi , Kızılay’ı , SSK yı dolandıran bizler
değilmliydik .


Her şeyin alaturka bir anlayışla yönetildiğini şikayet edip durmadık mı .


Askerin , polisin , devlet memurunun, öğretmenin , devlet erkanının karşısında, gururumuzu
ayaklar altına alıp hazırola geçmedik mi ve hala geçmiyormuyuz.


Her şeyi Allaha havale etmedik mi ve hala da her işimizi Allahın yardım ve destekleriyle
sürdürmüyormuyuz .


Atamızın yurdu emanet etdiği gençler ne yapıyor dersiniz .  hahaha tam bir komedi .
Onlar birer iletişim dahisi oldular da biz anlayamıyoruz .


Ya birbirinden farkı olmayan ve bir türlü bir araya gelemeyen aslan  solculara ne demeli .


Hastane, okul hizmetinden fazla olarak Cami hizmeti yokmu ?


Sonuç olarak, yıllardan beri bu memleketi düzeltmek, muasır millet seviyesine getirmek için
sadece ve sadece alışveriş merkezleri yapmanın , lüks araba kullanmanın, yazlıklarda
yazlanmanın yeterli olmadığını göremediğimiz doğru değil mi.


Paşalarda sağ olsun son yıllarda bayağı hasara uğramadılar mı . Birine etekli dediler ,
birine tarikatçı dediler , diğer biri maçlardan çıkamadı ve gizli görüşmeler uzmanı oldu ,
biri esti esti gürledi ama yağamadı gitti .


Kısacası 1923 den beri süren Derin Uyku durumu hala devam etmektedir .


Ara sıra, ciddi vatan evlatları çıkıp seslerini yükseltmeye çalışıyorlar ama onlarda yalnız kalmış
olmanın sıkıntısıyla  çabuk bıkıyorlar .


Kaleler birer birer düştü diyorlar . Sahi hangi Kaleler bunlar ? savunan askerler kimlerdi ?

Neyse iyi uykular.  

27 Aralık 2018 Perşembe

2073' E DOĞRU TAM GAZ.

2073  Böyük Türkiye nin Hedefleri ,
Son zamanlarda partilerin birbiri ardına 2023 yılını hedef yıl olarak  kabul etdiklerini duymakta ve okumaktayız .
2023 yılı cumhuriyet in kuruluş yıldönümüdür .
Bu günde  her sene hepimiz çılgınlar gibi eğlenerek  bu harika rejimi kutlarız .
Bazılarımız bununla da yetinmez  çocuklar gibi eğlenmek için Gülhane Parkı na gidip  patlamış mısır eşiliğinde mini etekli kızları seyreder ve dondurma yalar .
Bu kişilerin 23 Nisan dan anladıkları  bu kadarla sınırlıdır . Sorun ; çoğu 23. Nisan'ın ne olduğunu bile bilmez .
Hele hele , yeşilden yana tavır renk alanların bu günü zorunlu olarak , adet yerini bulsun diye kutladıklarını çok iyi bilmekteyiz .
Hatta ve hatta , bu gruplar alternatif bir kutlama  icat etmişler ve 23. Nisan kutlamalarına rakip bir eğlence yaratmışlardır . *
Evet 2023 yılını hedef tesbit etmek  , bence hedef küçültmektir . Hedef 2073 olmalıdır .
2073 yılında Türkiye de neler olacak derseniz . Eğer hedefi 2073 olarak belirlersek ; işte bu hedef doğrultusunda korkunç atılımlar yapıp muasır medeniyetler seviyesine ulaşmakta bir iki adım atmış olabiliriz .
Ama tabii şimdiki muasır medeniyetler hala bu gezegende iseler . Onlar bu hızla giderlerse , başka bir gezegene yerleşmiş olabilirler .
İşte felaket o zaman  başlar . Bütün hayatımız taklit üzerine olduğu için , adamlar gittiğinde taklit edecek bir şey bulamayacağımız için arapları taklit etmek zorunda kalabiliriz .
2073 yılında Türkiye de ne değişiklikler olabilecek diye sorarsanız şöyle bir iki satırda özetleyebiliriz .
Badem bıyık ve türban zorunlu 2 yıllık eğitimin bir parçası  olabilir .
Emniyet Kuvvetlerinin  urbaları yeşil renk ve ellerindeki biber gazı bombaları yerine  gülsuyu bombaları olabilir
Petrol Ofis hala petrol arıyor olacakki arapların petrolü bu yıllarda bitmiş olacak . ve tüm dünya  alentrikli veya değişik enerji kaynağıyla çalışan sistemler bulmuş olacak .
Boğazlar özelleştirilmiş olacak . Sahilden denize girmek ücretli olacak .
Kök hücre çalışmaları sayesinde balıklarımızı kendi evlerimizde üretiyor olabiliriz . Tabii  ulemalar dinen bir sakınca görmezlerse .
Sarı minibüs şoförleri  deodorant kullanmaya başlamış olacaklar .
Gazeteciler yazdıklarından dolayı tutuklanmayacaklar . Çünki tüm yazıları yayınlanmadan önce Ulema kontrolünden geçecek .
Erkekler için flört sırasında    kadınlara para harcamak gibi bir durum söz konusu olmayacak . Zaten ikili ilişkiler  yasaklanacak .
Nüfusumuz rahmetli Özal ın arzu ettiği rakkamı kat be kat geçerek 150 milyona dayanacak .
Ahmak vatandaşların sayısı kat be kat artacak  ama şişmanlığın etkisiyle gidemedikleri yatırlara  bilgisayarlarlarında sanal ziyaret yapacaklar .
Açlıktan şikayet eden kimse kalmayacak . Nüfusun %47 si tanrı inancıyla ayakta kalacak , diğer kısmı ise reyiki , yoga , aryuveda gibi sistemlerin etkisiyle kendinden geçip , ileri nefis geliştirme teknikleriyle  hiçbir şeyin farkında olmayacaklar .
Dana nice güzel değişiklikler bizi beklemektedir bu 2073 yılında .

Onun için hep beraber güzel günlere , hep beraber 2073 e ..

26 Ağustos 2018 Pazar

MAHO oluvee NAZO .




Zaten doğumuda bir garipti .

9 ay bekledik erkek olacak diye .

Neden mi ?

Neden olacak, bir yığın insan bir yığın alaturka test yaptılar ve erkek olacak dediler .

Kimi makas testi yaptı, makasın ağzı açıldı, hah erkek olacak dediler . Kimi garının garnı yumurta gibi erkek olacak dediler .

Daha bir yığın kocakarı testleri yapıldı . Sonuç : hep erkek tam erkek .

Bizde bunlara inanır gibi olduk,  gittik,  doğmayan bebek'in adını Maho koyduk .

Ondan sonrası tam bir komedi . Maho aşağı Maho yukarı . Maho geldi , Maho gitti.

Kısacası bir Maho tiyatrosu oynanıyor .

Küt bir telefon
-'' alo Enis senmisin ? ''
 - ''evet lan benim  kim olacak ''
-" ha baba naber ne var ne yok , Maho dan ne haber ? ''
-" lan oğlum bu herif çok tekmeliyor, herhalde büyüyünce fudbolcu yapcez "

İşte böyle geçti günler, taa ki doğumhane nin kapısında  Hemşire dışarı çıkıp ta
-'' müjdeler bir kızınız oldu ''  diyene kadar .

Şrak kadanak bayılmışım . Bayılmamın sebebi kırolar gibi erkek çocuk delisi olupta kız çocuk gelince şoke olmamdan değil, o kapının önünde kısacık koridorda yaklaşık 25-26 kilometro volta atmış olmanın verdiği  zevkli yorgunlukdu .

Derken doktor çıkar dışarı , sırıtarak .
-" hadi gözün aydın kapkara bir  kızın oldu ''  . kendimizi o kadar alıştırmışız ki  erkek çocuğa, ağzımdan ;
 -" hadi ya ''  çıkmış .  Tabii doktor amca gülerek yürüdü gitti . Alışmış adam keza manyaklara .

Maho oldumu Nazo ..

Kayınvalide nin bana sarılışını hatırlıyorum. Bir de kızımın ennesinin kankası Zümrüt'ün gülümsemesini hiç unutamam, sanki kendi çocuğu olmuş gibi sevindi yavrucak .

Bekledik bir 10 dakika, sanki yıllar geçti, çıkarttılar dışarı . Sanki siyah bir maymun, gülüyor gibi .

Hüngür .

Hala ne zaman düşünsem hüngür . Bende bir sulugöz oldum ki sormayın, yaşlılıkmı nedir. Yoksa acaba Kanada -İstanbul arasındaki mesafenin vermiş olduğu özlemin intikamı mı  dersiniz .

Dedim ya o ilk görüntüsü gülüyor gibiydi . Ondan sonraki yıllar hep güldü , güldü . Yüzerken bile kahkahalar atardı .

Yatağın içinde yatmış , ayaklarıyla biberonu tutmuş gülerdi .  Banyo yaparken gülerdi , gözüne sabun kaçar kahkahalar atardı .

Havadan yaprak düşerken, onu neşe içinde kovalar, yakaladığı zaman çılgınlar gibi çığlıklar atardı .
hep gülerdi, hep neşeliydi, hep sevecendi, hep sevgi doluydu . Bilhassa hayvanlara ve bana(!) karşı inanılmaz sevgi yüklüydü .

Neden böyle past tense kullanıyorsun diye sorabilirsiniz . Eskisi kadar sık göremeyince,  insan geçmişiyle daha fazla yaşamaya başlıyor . Geçmişde yaşanmış sevimlilikler eğlenceniz  oluyor .

Gözden ırak olan , gönülden de ırak olur derler . Doğrumu acaba ? Bu atasözlerinin bazıları da kafamı bozuyor vallahi billahi.

Hiç zannetmiyorum, öyle olmamasını diliyorum. Bekleyip göreceğiz .

Küçük misafirim geliyor . gel kuşum gel, tam zamanında geliyorsun .

Yakıtım bitmek üzereydi.

Fulle babişkoyu .


17 Ağustos 2018 Cuma

LOTO BANA ÇIKTI BE YA..

LOTO TALİHLİSİ

Haftalardır katlayarak bir sonraki haftaya devreden sayısal loto bu hafta 3 milyon sınırına dayandı durdu…
Ülkeyi baştan sona saran loto heyecanı vatandaşlar arasındaki “çıkarsa neyaparsın” fantezilerine de her gün yeni ufuklar kazandırdı böylece.Tabii bütün bu hayaller cumartesi gecesi TV de canlı yayında kazanan numaralar belli olunca, kimi buruşturarak, kimi küçük parçacıklar halinde kül tablası, çöp torbası, soba, şömine vs. gibi yerlere fırlatılan loto kağıtları ile birlikte yok olup gidiverdiler.

BİR KİŞİ HARİÇ!

TV den yazdığı numaraları önündeki loto kâğıdına aktarmaya çalışırken içtiği rakıların da etkisi ile kafası çok karışan Belediye Mezarlıklar Md. lüğünden emekli 63 yaşındaki GONZO lakabıyla bilinen ÖMER ÇOHRİ çareyi mutfakta bulaşıkları yıkayan karısına seslenmekte buldu;


—Leyloş, bu numaraların hepsi benim kaatta var beya, n’olucak şimdi

Leyloş ellerini belindeki önlüğe kurulayarak yaklaşıp kâğıttaki numaralara göz attıktan sonra;

—Evet, numaralar doğru ALTIYI tutturmuşun işte, diye söylenerek mutfaktaki bulaşıklarına geri döner.

ÖMER OHRİ’ nin 3 milyonluk ikramiyeyi kazandığı Marmaris te yaylım ateşi gibi her yerde duyulur tabii. Yerel bir TV kanalı hemen ÖMER ÇOHRİ’nin peşine düşerek kendisiyle canlı bir söyleşi yapmayı planlar.
Kamera ekibi ÖMER ÇOHRİ’nin Armutalan daki köy evini bulur. Ekip kamera, ışık, mikrofon vb. aletleri arabadan indirip ÖMER ÇOHRİ’nin evinin yolunu tutar.
Bahçe kapısından içeri girdiklerinde karısı Leyloş’u Zoti adındaki ineklerini sağarken bulurlar.

—Pardon, burası ÖMER ÇOHRİ’nin evimi?

—He ya, n’olduki?

—Biz TV kanalından geliyoruz. Ömer beyle bir söyleşi yapacaktık ta.

—Bilmem, kendisine sorun evdedir.

Kameramanın birkaç kez tokmaklamasında sonra kapı açılır.

—Ömer Bey?

—Evet?

—Lotodan büyük ikramiyeyi kazanan Ömer Bey mi?

—Evet!

Bunun üzerine ÖMER OHRİ neler olduğunu anlayamadan bütün çekim ekibini evin içinde bulur.

—Ömer Bey seyircilerimiz büyük ikramiyeyi kazanan kişiyi çok merak ediyorlar. Sizinle bu muhteşem olay hakkında küçük bir söyleşi yapmak istiyoruz.

—Yani ben telivizyuna mı çıkcam?

—Evet, hemde canlı yayında bütün insanlar sizi seyredecek

Ömer Çohri heyecandan hemen karısına seslenir;

—Leyloş! Bak hele beni telivizyuna çıkarceklermiş duydun mu?

Leyloş’un umurunda değildir bunlar. Sinirlenip Ömer Çohri’yi tersler;

—Bağa bak, öle deli gibi seslenip duma inek gorkudan sütten kesilivercek şimcik.

ÖMER ÇOHRİ’nin zaten keyiften ağzı kulaklarına varmaktadır. Masada duran rakı şişesinden kendisine bir kadeh daha doldurduktan sonra;

—Tabi buyurun be ya ne isterseniz söyleyim, anadınmı

—Şimdi efendim gayet kısa bir söyleşi olacak, şöyle ki…

—Bi Dakka, ben üstüme temiz bi picama geçirip gelem. Telivizyuna çıkcaz ayıbolur be ya

—Leyloş, benim mavi cizgili picamamı nere godun?

Bu arada TV ekibi kamerayı kurar, ışık ve mikrofonu ayarladıktan sonra Ömer Ohri’nin oturacağı sandalyeyi kameranın önüne koyarlar.
Görüntü olarak fonda içinde geyik ve orman motifleri ve bir köşesinde Atatürk ve Kıbrıs adasını içeren bir Türk bayrağı olan sentetik bir duvar kilimi ile saatli maarif takvimi ve de Ömer Çohri’nin elinde tüfekli bir askerlik resminin bulunduğu duvarı seçerler.

Yeni pijamalarıyla içeriye giren Ömer Çohri’yi hemen sandalyeye oturturlar.

—Ömer Bey, konuşurken hep kameraya bakın lütfen.

—Şimdi neler hissediyorsunuz ve seyircilerimize neler söylemek istersiniz?

—Bilmem ki be ya, ha, benim bi ördek avı hikâyem vardır, herkes çok güler, anlatayım istersen

—Yok yok öyle değil, büyük ikramiye ile ilgili bir şeyler olsun.

—N’ossun?

—Bilmem, ikramiyeyi ben değil, siz kazandınız.

Bu arada kameraman lafın arasına girer;

—Abi söylet şuna bişeyler de gidelim ya, zaten kafası kıyak, zırvalamasın bide

—Tamam, tamam, Ömer Bey en iyisi şöyle yapalım. Önce adınızı soyadınızı, yaşınızı, işinizi söyleyin, sonrada bu parayla neler yapmak istediğinizi kısaca anlatın.

Kamera ve ışık ayarlanır, mikrofon yukarıdan uzatılır ve makyajcı kız Ömer Çohri’yi bir iki pudraladıktan sonra yönetmen;

—Önce bir prova yapalım sonra çekime geçeriz.

—Hemen başlayım mı?

—Tabii tabii buyurun

—Ben ÖMER ÇOHRİ 63 yaşındayım, emekliyim. Bi kızım var. Loto dan 3 milyon kazandım. Bu parayla önce kızıma siteler de bi butik açcem, sonra Kosovalı Arnavutlara yardım etcem. Sonna da benim Leyloş’nan Karadeniz e gezme gitcem. Ha bide hep çok istemiştim Çankaya ya gidip Cumhurbaşkanımızın elini öpcem.

—Çok güzel kısa ve öz. Şimdi hemen çekime başlayalım.

—Ben bi yudum daha rakı alayım, biraz heyecan bastı be ya

—Tamam, makyaj tazeleyin çekime başlıyoruz. Kamera ses vs her şey hazır mı?

—ÖMER BEY şimdi lütfen az önce söylediklerinizi dikkatlice kameraya bakarak tekrarlayın.

ÇEKİM 1

—Ben ÖMER ÇOHRİ, emekliyim, 3 milyon yaşındayım loto dan 63 lira kazandım…

—Kes kes, Ömer Bey karıştırmadan lütfen. 3 milyon kazandınız ve yaşınız 63, yani tam tersi.

—Hay Allah heyecandan karıştı be ya. Dur ben bi yudum rakı alayım

—Evet hazırmıyız? Tekrar başlıyoruz. Ömer Bey lütfen karıştırmadan dikkatlice

ÇEKİM 2

—Benim adım ÖMER LOTO, 63 yaşında emekliyim…

—Kes kes olmadı. Ömer Bey sizin soyadınız LOTO değil ÇOHRİ, lütfen

—Öyle mi dedim ben ya?

Kameraman tekrar araya girer;

—Abi bu herif çok gerzek hayatta kıvıramaz bu işi…

—Ya sende ikide bir yırtık dondan fırlama, zaten adamın aklı yerinde değil

—Tekrar alıyoruz herkes yerine

ÇEKİM 3

—Ben ÖMER ÇOHRİ 63 yaşında emekliyim ve Loto dan 3 milyon kazandım. Bu parayla önce kızıma siteler de bi butik açcem sonra da Cumhurbaşkanını alıp Karadeniz e gitcem…

—Ya kes gene olmadı. Ömer Bey siz karınızla Karadeniz e gideceksiniz, Cumhurbaşkanı ile değil

—Hay Allah genemi olmadı? Bu sefer karıştırmıcam söz, dur bi yudum rakı alam hele

—Evet, baştan alıyoruz. Ömer Bey lütfen biraz daha dikkatli. Hadi bitirelim şu işi artık.


ÇEKİM 4

—Ben ÖMER ÇOHRİ, 63 yaşında emekliyim, Loto dan 3 milyon kazandım. Bu parayla önce karımı alıp Karadeniz e gitcem sonrada kızıma Çankaya da butik açcem Cumhurbaşkanını da…

—Kes be öf ya olmadı yine. Kardeşim Çankaya da butik nereden çıktı şimdi, sen kızına butik i sitelerde açacaksın ya

Bu sefer ses ayarını yapan eleman araya girer;-

—Abi mikrofonu kafasına düşüreyim mi, belki zihni açılır

Kameraman;

—Yönetmen Abi, Allah aşkına sen oku şunu, adamı da görüntü olarak alalım ve bitsin bu iş

—Tamam, bu sefer şaşırmaca yok valla billa bülbül gibi şakıycam söz

—Ömer Bey, ya ver şu rakı dan bi yudum bana da, ulen adam gibi söyle şunu ya, işimiz gücümüz var. Hasbinallah, hadi bu son olsun. Arkadaşlar tamam mıyız?

ÇEKİM 5

—Ben Arnavut Ömer, şeyinden emekli, loto nun… mına kodum. Bu parayla nemi yapcem. Bak bütün Kosovalı Arnavutları Çankaya ya alcem, Cumhurun Başkanı na sitelerde butik açmazsam, Karadeniz i de rakı gibi bembeyaz yapmazsam… mına koyim, anadınmı…

—Tamam, tamam, yeter lan bu kadarı. Bu adam bana kafayı yedirtecek. …mına kodumun iki elle bi lafı doğrultamadı be. Senin de milyonunun da… tüne koyim. Çevir len kamerayı bana, yazıyı ben okuycam. Sende bu lavuğu arada bi görüntüle yeter, tamam mı?

—Sayın seyirciler, büyük ikramiyenin bu haftaki talihlisi 63 yaşındaki emekli Ömer Ohri. Kendisi şu anda…

TV ekibi toparlanıp çoktan gitmiştir. Gece yarısı olmuş ÖMER ÇOHRİ hala elinde rakısıyla sandalyede oturmuş;-

-Ben ÖMER ÇOHRİ, yani GONZO, 63 yıldır Çankaya dan dan  emekli olup 3 milyonluk LOTO oynayıp anadınmı…

- Ömer sabah olcek nerdeyse gel yat gari.

—Leyloş, bak dinle. Bu sefer tamamdır; Ben Gonzo LOtömer…


                 ----------------------------------------------------------------------------------------