Bilmem hatırlarmısınız ; televizyonlar ilk çıktığı zaman kullanmak zorunda kaldığımız o sanat harikası antenleri.
Bazılarınız hatırlamayacaktır yaşlarından dolayı .
Hatırlayanalar ise bu yazıyı gülümsemeyle okuyacak ve bir yığın macera hatırlayacaklardır .
Bizim evimize ilk TV 1969 yılının kasım ayında girmişti .
Bir gün akşam kapı çalmıştı ve bizim kapıcı elinde büyük bir koliyle gelmişti . Tabii hemen TV olduğunu anlamış ve zevkten çılgına dönmüştük .
Hemen uygun bir sehpanın üzerine koyduk ve etrafında şarkılar türkülerle dönmeye başlamıştık .
Kimse fişi prize takmaya cesaret edemiyordu . Nedense sonunda ben denemeye karar verdim . Fakat kablo kısa olduğu için prize uzatamadım .
Ablam her zaman olduğu gibi olmayan pratik zekasını kullanmaya karar vererek uzatma kablosu gerektiğini söyleyerek hepimizi şaşırttı .
Bense TV nin olduğu sehpayı prize dopru itmek gibi daha basit bir yolu denedim .
Tam o sırada babam içeri girdi ve TV yi çalıştırmadan önce prospektüsün okunması gerektiğini söyledi. Hepimiz sükut-u hayale uğramışdık . Bu en aşağı yarım saat daha beklemek demekti.
Rahmetli 1. sayfa 1. satırdan okumaya başladı . prospektüsü basan matbaanın adını bile okuduk .
Sonunda TV nin tuşuna baktık ve o meşhur karlı ekran belirdi . İşte o anda antenimizin olmadığını fark ettik ve toplu ağlama seansı başladı . Ben hemen fırlayıp Bebek teki elektrikçiye gitmeye karar verdim . Gitdiğim yetmiyormuş gibi aynı zamanda elektrikçiyi de alıp gelmiştim .
Sonunda o sağa sola çubukları olan anteni balkonun demirlerine monte etdik ve TV de o meşhur rengarenk idi idüğü belli olmayan şekil çıktı . Yayın daha henüz başlamamıştı .
Elektrikçi gitdikten sonra program istiklal marşıyla başladı ama yayın karlı tabir etdiğimiz
kötü bir görüntü veriyordu . Babamın uyarılarıyla ben balkona çıktım ablam balkon kapısının önünde anons yapıyorsu .
Babam olmadı diyor ben anteni sağa sola çevirip duruyordum . Olup olmadığını sorduğumda ablam sorumu babama anons ediyordu ve akabinde babamdan gelen cevabı bana iletiyordu .
Namer anteni sağa sola büküp oynatmaktan bir parçası kırılmıştı ve küfüre başlamıştım . Ablamın kafası karışmış , ben küfür etdikçe yayın yapmaya devam ediyordu . Tabii babamın da güzel sözlerini bana iletiyordu .
Rahmetli annem de o zarif endamıyla balkonla salon arasında mekik dokuyor ve bizi sakinleştirmeye çalışıyordu .
Zaten çalmadan oynayan babamın sinirlenmesi için iyi bir sebeb çıkmıştı ve antene ana avrad sövüyordu . Derken aşağıdan kapıcının karga sesi duyuldu .
-‘’ enis enis anteni çamlıca ya çevir ‘’
-‘’ o neden lan manyak dadaş ‘’ diye aşağıya bagırdım .O zavallı çamlıca da TV kulesine doğru antenlerin ayarlanması gerektiğini haykırıyordu .
Babam konuşmaları duyunca balkona geldi ve ne olduğunu sordu . bende kapıcının anlattıklarını söyleyince , kapıcıyı bir güzel haşladı ve şöyle bağırdı .
-‘’ bana bak Cemal , kıçını kaldır gel buraya şey ettirme çamlıca kulesini sana ‘’
Adamcağızın 4.kata gelmesi yarım dakika bile tutmadı ve keraneci sanki anten uzmanı gibi 10 dakikada anteni çamlıca Kulesine doğru çevirdi ve bir iple sıkı sıkı bağladı .
Sonunda görüntü çok daha iyi olmuştu ve Pilli Bebek adlı çizgi film başlamıştı .
Babam sinirden hırsını alamamış , sağa sola bağırıyordu .
-‘’ ne lan bu pilli bebek denen piç bebek ? adam gibi yürü lan deyyus bebek . Sıçmışım böyle çizgi filme ‘’ gibi annemi güldüren laflar ediyordu .
Bu düşman kılıklı anten ise her lodosta , her poyrazda yerinden oynayıp bizi hasta etmeye devam etdi . En sonunda büyük uğraşılarla antenimizi çatıda bacaya demir çubuklarla tellerle monte etdik .
Rahmetli babaannem de hergün antenin bozulmaması için dualar etdi durdu . Her lodos çıktığında babam da her zaman olduğu gibi rüzgara ana varat dümdüz gitmeye devam etdi .
Hele yağmur yağdığında, o yağmur damlalarının antene düştüğünde görüntüyü nasıl bozduğunu ve babamın o yağan yağmura , yağdıran bulutlara , havayı bozana gırla küfür yağdırdığını hiçbir zaman unutamayacağım .
En çok üzüldüğüm ise rüzgarlı ve yağmurlu havalarda hayatını tehlikeye atarak damda anten düzeltmeye çalışan kapıcımız Cemal olmuştur. Genede babama yaranamazdı ve anteni düzeltsede bu sefer geç kaldığı için fırça yerdi .
İşte eski antenli günlerimizin bir özeti .
Haa birde antenin üstündeki kutunun içindeki parçaların paslanma durumu vardıki ; oda ayrı bir tiyatroydu ..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder